Program

İnanan, inandığı gibi yaşamak isteyen her insan, siyasetle ilgilenmek, siyaset yapmak zorundadır. Çünkü, her inancın kendi inanç çerçevesi içerisinde siyaseti vardır. Bu siyasetini hayata geçirmesi için de siyaset yapmak durumundadır.

Aksi halde siyasi iktidar; değer tanımayan bir avuç azınlık içinde dolaşan bir nimet haline gelecek ve inananlar yönetilen çoğunluk olarak kalmaya mahkum olacaklardır. Öncelikle kötülükleri hayattan söküp atmak ve yerlerine insan fıtratına uygun iyiyi, güzeli koymak için siyaset bir mecburiyettir. Nefse tapınmaya, iktidar hırsına, tahakküm arzusuna dayanan siyaset anlayışı; iyilikleri emredenler meydanı boş bıraktığı anda hükümran olacaktır.


     Nitekim bugün Türkiye’nin yönetim seçkinleri, hep küçük bir azınlık olarak kalmışlardır. Onların yönetiminde Hakk’ın ve halkın rızası değil, Batı’nın rızası aranmıştır. Birbirinden farkı olmayan partilerin oluşturduğu siyasi yapı; lider sultaları, şahsi kaprisler ve yalanlar üzerine inşa edilmiştir. Halk çaresiz, en az kötüyü seçmeye zorlanmış, demokrasinin temeli olan seçme hürriyeti işlemez hale gelmiştir. Gelenin gidenin arattığı; siyasetin devlet imkanlarını peşkeş çekmek, halkı soymak için yapıldığı bir ülkede demokrasiden, Hakk’ın ve halkın rızasına dayalı siyasi iktidardan söz edilemez. Toplumu ve devleti batıracak olan bu anlayış, siyasetin tek ve geçerli şekli olamaz.

 

     Bizler bu çarpık siyaset anlayışını yıkmak, milletimize çare olmak için Büyük Birlik Partisi çatısı altında biraraya geldik. Siyasetle, iktidar olmakla ilgili değer tanımaz bütün anlayışları reddediyor ve milletimize yepyeni bir ufuk vaad ediyoruz.

 

     Siyasi iktidara talibiz. İktidarı bir avuç azınlığın elinden alıp, gerçek sahibi olan milletimize iade edeceğiz.

     Siyasete ahlakı hakim kılacağız. Siyasete seviye ve itibar kazandıracağız.

     Siyaseti kendi başına bir gaye olmaktan çıkarıp, milletimize ulaşmanın ve hizmetin bir vasıtası yapacağız.

     Siyaseti parçalayan, insanları birbirine düşman eden bir kavga sahası olmaktan kurtaracak, hoşgörüye, uzlaşmaya ve birliğe dayalı gönüllerin fethi hareketine dönüştüreceğiz.

 

     Milletimizin, belirsizliklerle dolu geleceğimizin, bizden beklediği bunlardır. Zamanın artık gelmiş olduğuna hükmederek kutlu bir sefere çıkıyoruz.

 

     Türk Milleti, İslam alemi ve bütünüyle dünya, belirsizliklerle dolu yeni bir çağa adım atıyor. İnsanlık tarihi yeni bir döneme giriyor.

 

     Son iki yüzyıldır hasta adam, azgelişmiş ülke sıfatlarıyla anılan ülkemiz için gelmekte olan çağ, geniş bir ufuk, parlak bir istikbal vaat ediyor...

 

     Türk Dünyası, yüzyıllardır arasına konulan engelleri birer birer parçalıyor. Türk aleminin sosyal ve ekonomik işbirliğinin gerçekleştireceği bir ufuk önümüzde uzanıyor. Türkiye, uzun tarihi tecrübesi ve bünyesindeki dinamik enerjiyle yeni dünyanın kurucu gücü olmaya aday bir konumda bulunuyor. Bu umut vaad eden geleceğe karşılık daha şimdiden önümüze bir yığın engel çıkartılıyor, doğmakta olan gücümüzü boğmak için bin türlü oyun oynanıyor.

 

     Güneydoğu’da yüzyıllardır aynı dini, aynı tarihi, aynı kaderi paylaştığımız ve bölünmez bir milletin mensupları olduğumuz kardeşlerimiz, bizden koparılmak isteniyor. Türkiye, Orta Asya’daki soydaşlarımıza Batı’nın menfaatlerini, çürümüş değerlerini taşıyan bir taşeron konumuna itiliyor.

 

     Belirsizliklerle dolu yeni çağda müreffeh ve adil bir toplum kurmamız, insanlığa huzur ve barış armağan edecek bir güce ulaşmamız, milletimizde zaten var olan hasletleri milli politikalara dönüştürmemize bağlıdır.

 

     Türkiye’nin mevcut siyasi yelpazesi ve bu yelpaze içinde kurulu partiler, dev bir bünyeye giydirilmek istenen cüce elbiseleri gibi durmaktadırlar.

 

     Türk milletinin, gelecek yeni çağda, siyasi geçim kaynağı olarak gören, devlet imkanlarını sağa-sola peşkeş çekme yarışı olarak anlayan, halkını ezen, yoksulluğa mahkum eden, lider sultalarını devam ettirmeyi temel şart sayan siyaset anlayışlarının gelişme bulabileceğine inanmıyoruz.

 

     Milletimizin insanlığa huzur vermiş hasletlerini, inançlarını rehber edinen, adil-huzurlu bir toplum kurmayı amaçlayan ve siyaseti bir benlik kavgası olarak değil, milli iradeyi hakim kılma gayreti olarak gören gücünü milletin inançlarından alan bir siyasi partiye ihtiyaç duyduğu aşikardır. Allah’ın izniyle niyetimiz, milletimizin beklediği kadro olmak ve şerefle dolu yeni bir tarihi başlatmaktır.

 

     Siyasete yeniden itibar kazandıracak birleştirecek ve kucaklayacak, katılımcı ve sivil bir anlayış üzerinde yükselerek, Türkiye’yi 21. Yüzyıl’da layık olduğu mevkie getirecek, adaleti ve birliği tesis edecektir. Büyük Birlik Partisi, işte bu partidir.

 

SİVİL TOPLUM

 

     Aile toplumun temelidir. Geleneksel Türk-İslam ailesinin gücünü muhafaza etmek için toplum ve devlet her türlü faaliyet men edilecektir. Toplumu ahlaken ifsat eden muzır neşriyat kaynağından engellenecektir. Bu tür neşriyatları hazırlayanlar ve tevziini yapanlar cezalandırılacaktır. Toplumda yardımlaşmayı, dayanışmayı sağlayan teşebbüsler teşvik edilecektir. Devlet bünyesinde yer alan devlet kuruluşları (Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu vs. ) halkın yönetimine bırakılacak, devlet bu kuruluşlara gelir temin edecektir. Toplumda adalet ve hakkaniyet duygusunu hakim kılmak, sarsılan maşeri vicdanı yeniden sağlamlaştırmak için sosyal tesanütü, yardımlaşmayı ve hakkaniyeti cesaretlendirecek uygulamalar hayata geçirilecektir.

 

     Yoksulluk, rüşvet ve suistimallerin kökü kazınacaktır. Bunun için rüşvet alanı koruyan, suçun belirlenmesini zorlaştıran kanuni kayıtlar kaldırılacak ve bütün devlet kurum ve kuruluşları halkın denetimine açık hale getirilecektir. Kamu kurum ve kuruluşlarının harcamalarını denetlemek için her vatandaş yetkili olacaktır. Yolsuzluk, rüşvet ve suistimale yolaçan kamu görevlileri en ağır şekilde cezalandırılacaktır.Partimiz, siyasi iktidar dışında, halkın merkezi ve mahalli iktidara katılımını sağlayacak bütün kanalları açacak ve işletecektir. Her kademede halkın yönetme iştiraki ana prensip olacaktır.Sivil toplum, kendisine sahip çıkan toplumdur. İnsanlar, iktidarlarını, kendi rızaları doğrultusunda, katılımcı dayanışma ve işbirliği temellerinde gerçekleştirmelidir. Devlet bir ideal değil, bir vasıtadır; insanları daha mutlu , daha müreffeh, daha şahsiyetli kılmak için milleti meydana getiren fertlerin tecessüm etmiş iradesidir. Devlet, halkına hizmet için vardır.

     Milletinin iradesini içerde ve dışarıda gerçekleştirmek için vardır. Devleti insanları için bir vasıta ve hizmet kapısı olarak tutacak kuvvet sivil toplumdur. Yoksa, iktidarı elinde tutanlar kendi şahsi heves ve arzularını, devletin iradesi olarak takdim ve icraya kalkışırlar. Gaye olan insanı, devletin arkasına sığınıp vasıta haline getirirler. Türkiye'de bugüne kadar yapılan budur. Bunu engelleyecek güç, devleti halkının hizmetkarı yapacak olan sivil toplumdur.Bu mülahazalarla sivil toplumu ve onun iktidarını bütün Türkiye sathında kurmaya başlayacağız. Sivil inisiyatif Programı adını verdiğimiz sivil toplumu kurma; sosyal iktidarı gerçekleştirme çabamızın esasları şunlardır.

 

·                                      Her fert çevresindeki insanlardan sorumludur. Bu sorumluluğun gereği olarak çevresinde yaşanan haksızlıkları ortadan kaldırmak, zarar görenlerin zararını gidermek ve zor durumda olanların yardımına koşmak zorundadır.

·                                      Mahalle, köy, ilçe, işyeri gibi yerlerde meşveret meclisi oluşturularak sivil inisiyatif esasları hayata geçirilecektir. Heyette, siyasi görüşlerine bırakılmaksızın ehliyetli, liyakatli, mahallin önde gelenleri yeralacaktır. Heyetler, mutabakat çarımızda yer alan prensiplere göre teşekkül edecek ve çalışacaktır.

·                                      Sivil inisiyatif heyetleri mahallede yaşayan bir yetimden, ülkenin tamamındaki her konudan sorumludur. Bu sorumluluğunu elde ettiği halk desteğini ve sahip olduğu bütün imkanları kullanarak yerine getirecektir.

·                                      Heyetler, devlet kuruluşlarında (okul, hastane, adliye vs.) cereyan eden haksızlıkların üzerine gidecek, bütün kamu kurum ve kuruluşlarını denetleyecek, gördüğü yanlış uygulamaları, halkı seferber ederek düzeltecektir.

·                                      Sivil inisiyatif heyetleri, hukuki-meşru sınırlar içinde her türlü hak arama yolunu kullanacaktır. Dilekçe, protesto, pasif direniş, yürüyüş, teşhir vs. gibi.

·                                      Yeni nesillerin ahlakı ve faziletli insanlar olarak yetişmesi, sivil inisiyatif programının en önemli gayesidir. Bu gaye ile toplumu ifsat eden her türlü ahlaksızlık ve yozlaşmaya karşı Türkiye çapında bir kampanya açılarak; bulunan mahallerde ahlaksızlık kaynağı olan faaliyet ve vasıta engellenecektir.

·                                      Program, sosyal hayatın her kesimini, her anını ihtiva etmektedir. En geniş anlamda sendikalaşma ve teşkilatlanma yanında mahallin özelliklerine göre iktidar üzerinde baskı kurularak gerçekleştirilecektir.

 

MİLLİ SİYASET

 

     Siyaset anlayışımızın kaynağı ve dayandığı temel esas HALKA HİZMETTİR. Milletimizi yüzyıllardır ayakta tutan ve tarihte şerefli bir mevki işgal etmemizi sağlayan inançlarımız ve kültürel değerlerimizdir. Müslüman Türk kimliğinin belirleyicisi olan inançlarımız, milletimizi bugün ve gelecekte layık olduğu yere ulaştıracak vazgeçilmez prensipleri vermektedir. Bizler de siyasetimizin temeline bu prensipleri yerleştiriyoruz.

ÇOKLUK İÇİNDE BİRLİK

 

     Siyasetimiz bölmek ve parçalamak için değil, birleştirmek ve toparlamak içindir. Hedefimiz, temel prensiplerimiz etrafında bütün milli güçleri milli menfaatler ve ülküler etrafında toplamaktır. Bunun için Çokluk İçinde Birlik esasına dayalı olarak mutabakat arıyoruz.

 

     Çokluk İçinde Birlik prensibini, mutlak hakikatler dışında her türlü farklılığın, her türlü görüş ve kavrayış biçiminin meşru ve makul kabul edilmesi olarak anlıyoruz. Bu inanç ve kabul ile, kendilerini değişik isimlerle niteleyen farklı grup ve meşreplerin oluşturduğu milli güçlerin milli menfaat ve ülküler etrafında toplanmalarını savunuyoruz. Milli güçleri, tarihimizin faili yapacak anlayışın, milli mutabakat olduğuna inanıyor ve bu mutabakatı tesis etmek, için her türlü fedakarlığa ve feragate hazır olduğumuzu beyan ediyoruz.

SİYASET BİR HİZMETTİR

 

     Siyaset iyiliği emretmek, kötülükleri yasaklamak için lüzumlu olan bir vasıtadır. Siyaset hiçbir zaman gaye olamaz. Siyasetimiz savunduğumuz prensiplerin emrinde bir hizmet aracı olarak kaldığı sürece meşruiyetini sürdürecektir. Siyaseti baskıcı bir iktidar aracı olarak değil, teklif ve tebliğ edici bir ikna aracı olarak görüyoruz.

 

MEŞVERET

     Siyasi karar ve uygulamalarımızda, her safhada ve her alanda uyacağımız usul meşverettir. Meşveret, tabandan tavana kadar her ferdin siyasi kararlara fikir bildirerek, tenkit ederek ve uygulamaları bi'l-fiil denetleyerek iştirak etmesidir. Bu bakış açısıyla demokratik kurum ve kuralların daha çoğunu ve daha kapsamlısını talep ederek savunuyoruz. Demokrasiyi, halkın seçtiği temsilciler eliyle yönetilmesi, yani iktidarın küçük bir azınlığa teslim edilmesi değil; halkın her safhada yönetime katılması olarak tarif ediyoruz. Temsili demokrasi anlayışı yerine katılımcı demokrasiyi, halkın kendini yöneten bir güç olarak, siyasi iktidarın zirvesine yerleştilirmesini talep ediyoruz.

 

PARTİ ANLAYIŞIMIZ

 

     İnsanların yanılmazlığı, putlaştırılması üzerine inşa edilmiş lider sultalarını, lider karizmalarına dayalı siyaset anlayışını reddediyoruz. Büyük Birlik Partisi, bir lider partisi değil, sürekli istişare eden, denetlenen bir kadro partisidir. Parti yönetimi halkın sözünü, düşüncesini siyasete aktarmak, halkın iradesini temsil etmekle görevlidir.

LAİKLİK

 

     Büyük Birlik Partisi, Cumhuriyetin temel niteliklerine saygılıdır. Laiklik, din ve vicdan hürriyetinin temel kabul edildiği, tüm din ve inanç sistemlerine karşı tarafsız davranıldığı bir sistemdir. Laiklik, devletin felsefe ve din karşısındaki tarafsızlığıdır. Laiklik insanlara değil, kurumlara, yani devlete özgü bir durum olup, devlet kamu hizmeti sunarken, kanun önünde eşitlik, temel hak ve hürriyetler ilkelerini ihlal edemez. Bu anlamda herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, bir din veya inanca sahip olma veya kendi seçtiği bir inancı kabul etme özgürlüğü ile bunları kişisel olarak veya toplu bir şekilde kapalı bir yerde veya açıkça dini seremoniler, uygulamalar ve öğrenim şeklinde gerçekleştirme özgürlüğünü de içerir.

İSLAMİYET

 

     İslamiyet insanlara huzur, barış ve adalet getiren, fert ve millet olarak bizlere şeref ve mutluluk bahşeden yüce dinimizdir. İslamiyet'i, bize temel düsturlarımızı veren ve istikametimizi gösteren kutlu güç kaynağımız olarak idrak ediyoruz. İslamiyet'in birleştirici, bütünleştirici, huzur ve adalet getiren mesajına bugün sadece Müslümanların değil, bütün insanların ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Bu inancın yanında, İslamiyet'i temsil iddiasında değil, İslamiyet'e hizmet iddiasındayız. Bir siyasi partinin kendini müslümanların temsilcisi olarak takdim etmesini hatalı buluyoruz. Çağdaş ve demokratik değerlerle, İslamiyet'in çelişeceğini kabul etmiyoruz.

MİLLİYETÇİLİK

 

     Türk milletini, yüzyıllardır kader birliği etmiş, aynı inançla yoğrulmuş, aynı gayeye yönelmiş, bundan böyle de birlikte varolma iradesini serdetmiş insanlarımızın müşterek birliği olarak idrak ediyoruz. Milliyetçiliği; odak noktasında inançlarımız olmak üzere, bulunduğumuz coğrafyada yüzyıllardır birlikte yaşadığımız insanlarımızın tamamını kucaklayan, koruyan ve geliştiren bir değer hükmü, bir üst kimlik anlayışı olarak kabul ediyoruz. Irk esası üzerine oturtulmuş her türlü bölücülüğü reddediyoruz.

 


BÜROKRATİK CUMHURİYET DEĞİL, DEMOKRATİK CUMHURİYET

 

     Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik bir hukuk devletidir. Demokratik devlet anlayışımız, devletin üniter ve milli devlet niteliklerini koruyarak, bürokratik anlayışın getirdiği hantal – işlemez yapıyı değiştirmektir. Demokratik devlet, topluma kamu hizmeti sunan devlettir. Bu açıdan devletin yeniden yapılandırılması bir zorunluluktur. Bu yapılandırmada devletin asli görevleri dışındaki kamu hizmetlerinin merkezi devlet dışındaki organizasyonlara devredilmesi gerekmektedir.

HUKUK DEVLETİ

     Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir hukuk devletidir. Hukuk devleti, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, toplum – devlet, devlet - siyaset ilişkilerini bir hukuki çerçeve içinde ve hiçbir zaman bu hukuki çerçevenin dışına taşırmadan adaletle düzenleyen devlettir. Hukuk devletinin en temel sayılan özelliklerinden birisi de devlet içinde tüm kamusal hayat ve idarenin yargı denetimi altında olmasıdır. Çağdaş, çoğulcu, demokratik hukuk devlet düzeninde bireyler arasındaki uyuşmazlıklar kadar, yasama ve idarenin etkinliklerinin de denetlemesini mümkün kılan kurumlarla donatılması idealdir.

 

HADİM DEVLET

 

Devlet, hükümranlık sınırları içinde yaşayan vatandaşların iradesinin cisimleştirdiği bir kurumdur. Devlet, vatandaşlarına hizmet için vardır. Devleti insanlardan bağımsız bir amaç ve tabu haline getiren her türlü anlayışı reddediyoruz. Devlet, anlayışımız hakim devlet değil, hadim devlet prensibine dayanmaktadır.

SOSYAL DEVLET

 

Devletlerin sosyal bir karakter kazanmış olmalarından ziyade, toplumların sosyal devlete ihtiyaç duyma gerekçeleri daha önemlidir. Sanayi devriminin toplum içinde meydana getirdiği hizip ve kamplaşma, toplumun bazı kesimlerinin diğerlerine karşı korunma mecburiyetini ortaya çıkarmıştır.

     Devletin sosyal karakteri, toplumun bir kesiminin, toplumun tamamına egemen olması tehlikesine karşı güvence olmasıdır. Bu gerekçelerle vatandaşlarının refahından sorumlu olan sosyal devlet anlayışını savunuyoruz. Mevcut sosyal ve ekonomik yapılanma içerisinde devlet karakterinin sosyal nitelikte olmasını zorunlu görmekteyiz. Cumhuriyet tarihi boyunca izlenmiş politikaların toplumumuz üzerinde bıraktığı yaraların sarılması, sosyal devlet anlayışımızın bir gereğidir.

 

SOSYAL ADALET

 

     Sosyal kesimler arasına kin tohumlarının ekilmesinin en önemli sebeplerinden olan gelir dağılımındaki çarpıklığın düzeltilmesi, üretimin sosyal adalet ilkeleri çerçevesinde dağılımın güvence altına alınması sosyal devlet anlayışının en çarpıcı ve önemli unsurudur.

     Enflasyon, vergi adaletsizliği, haksız kazanç ülke ve toplum yararına olamayan kaynak transferleri ve gelir dağılımını bozan benzeri sosyal çarpıklıkları tümüyle ortadan kaldıracağız.

 

MAHALLİ İDARELER

 

     Mahalli idareler, sivil toplum kuruluşlarının en etkinlerinden biridir. Mahalli idarelere, Osmanlı Devletinin son dönemlerinden bu yana yönetim sistemi içinde yer verilmesine rağmen bu birimler, merkezi yönetimin taşradaki uzantıları olarak görülmektedir.

 

     Bu ise mahalli yönetimlerin tüzel kişilikler olarak görülmesini engellemektedir. Mahalli idareler, merkezi yönetimin gücünü dengeleyen kuruluşlar olarak bütün demokratik toplumların vazgeçilmez kurumlarıdır. Hem hizmetlerin etkinliği ve verimliliği açısından hem de toplumsal düzeyde katılımın ve yönetmeyi sağlama açısından, mahalli idarelerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle belediyelerin, kent halkının kendileri ile ilgili alanlarda öz haklarının ve yönetme haklarının kazanılmasında büyük önemi bulunmaktadır. Bu açıdan, bugünkü merkezi yönetim tarafından verilen mahalli mahiyetteki kamu hizmetlerinin bir çoğunun mahalli idare devredilerek, mahalli idarelerinde mali açıdan güçlendirilmesi ve yönetim sistemi içinde olması gereken noktaya çekilmesi gerekmektedir.

 

     Özellikle, mahalli mahiyetteki kamu hizmetlerinin belediyelere devredilmesi yolu ile hem bu kurumların, hem de Türk demokrasisinin güçlenmesi konusunda hemen harekete geçilecektir. İl Özel İdareleri bugünkü statüleri itibari ile verimsiz çalışan kurumlardır. Bu kurumlar üzerindeki merkezi yönetimin etkisi kırılarak, İl Özel İdareleri'nin seçimle gelen yöneticilerin yönettiği ve alanı, görevi belirli mahalli idare kurumları haline getirilmeleri bir zarurettir. Yeni görevlerine uygun personel ve gelir açısından da bu kurumların donatılması gerekmektedir.

 

     Aynı şekilde tamamen eskimiş Köy Kanunu'nun yeniden düzenlenmesi ve köyün bir mahalli yönetim birimi olarak faaliyetine devam etmesi, köy maliye sisteminin meydana getirilerek uygulamaya sokulması ile sağlanacaktır. Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkındaki Kanun yeniden gözden geçirilecek ve özellikle büyükşehir belediyelerinin bazı yetkilerinin ilçe belediyelerine devri sağlanacaktır. Ayrıca büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeleri arasındaki görev ve gelir uyuşmazlıkları da ilçe belediyeleri lehine yeniden düzenlenecektir. Anayasa'da yeralan mahalli yönetim yöneticilerinin görevden alınabilmesi ile ilgili hüküm değiştirilmesi ve mahalli yönetimlerin muhtariyetlerinin sağlanması konusunda çalışmalar yapılacaktır. Bunun için idari vesayetin kaldırılarak, sadece koordinasyon amacıyla kullanılması temin edilecektir

 

SOSYAL GÜVENLİK

 

     Ülkemizde üç sosyal güvenlik kuruluşu olan; Emekli Sandığı, SSK ve Bağ-Kur birleştirilerek sosyal güvence şemsiyesi genişletilecek ve yaygınlaştırılacaktır. Sosyal güvenlik, günlük siyasi politikaların etkilerinden kurtarılarak, ekonomik olarak güçlendirilecek ve sosyal güvenliğin yaygınlaştırılmasında özel sektörün etkin yer alması sağlanacaktır.

 

     İş ve İşçi Bulma Kurumu; İstihdamı Geliştirme Müdürlüğü'ne dönüştürülecek, mesleki eğitim ve planlamaya öncelik veren bir kuruluş olacaktır. Yurtdışında çalışan işçilerimizin hakları, karşılıklı olarak ikili ve uluslararası anlaşmalarla çift yönlü sosyal güvence altına alınacaktır.

 

     Sosyal güvenlik şemsiyesi dışında bulunan tarım kesiminde çalışan insanlarımızın sosyal güvenliğe kavuşturulması için gerekli kanuni düzenlemeler yapılacak, gelecekleri devlet garantisine alınacaktır. Sosyal güvenlik şemsiyesi altındaki tüm insanlara en iyi sağlık hizmetleri sunulması için gerekli köklü iyileştirmeler yapılacaktır. Kadınlarımızın çalışma hayatına aktif olarak katılması için, geleneksel aile yapımıza uygun yeni kanuni düzenlemeler yapılacak ve çalışan kadın ile çocukların özel olarak korunması sağlanacaktır.

İŞSİZLİK SİGORTASI

 

     İşsizlik sigortasının uygulamaya konulabileceği ekonomik ve sosyal bir yapının inşasından sonra, mutlaka işsizlik sigortası uygulamasına geçilecektir. Bu uygulamaya geçilirken kıdem ve ihbar tazminatı müesseseleri ile ahenk sağlanacak, işçi-işveren-devlet üçlüsünden her birine düşen sorumluluk, katılım ve fedakarlık güçlerine nispetle adil bir şekilde dağıtılacaktır.

 

SENDİKALAR

 

     Sendikalar amaçladığımız sivil toplum düzeninin asli unsurlarındandır. Sendikalar, temsilcisi oldukları kesimlerin ekonomik hak ve çıkarlarını meşru bir zeminde koruyan ve geliştirmeye çalışan sivil toplum örgütlenmeleridir. Sendikalar, sadece toplu-iş sözleşmesi yapan kuruluşlar olmaktan çıkarılıp daha geniş bir çerçevede üyelerinin iktisadi ve kültürel inkişaflarını sağlamaya çalışan kuruluşlar olmalıdır.

     Esasen işveren sendikaları üyeleri, işveren olmaları münasebetiyle tabii olarak bu imkana sahiptirler. İşçi sendikalarının ise üyelerinin iktisadi imkanlarını geliştirecek ve ticari örgütlenmeler yapmalarını temin edecek düzenlemeler yapması gerektiğine inanıyoruz. Memur sendikalarının kurulabilmesini ve sendikal haklarla donatılmasını savunuyoruz.


İŞÇİ – İŞVEREN – DEVLET

 

İşçi ve işveren kesiminin olduğu çalışma hayatında devletin rolü uzlaştırıcı ve düzenleyici olmalıdır. Çalışma hayatında devlet – işçi – işveren üçlüsünün birlikte politikalar üretmek ve uygulamasını sağlamak gerektiği görüşündeyiz.

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ DÜZENİ GREV VE LOKAVT

 

     Toplu iş sözleşmesi yapma imkanını, çalışma hayatında ücretlerin belirlenmesi konusunda temel araç olarak kabul ediyoruz. Ancak kanuni süre içerisinde yenilenemeyen ve grev uygulamasına geçirilen uyuşmazlıklarda belirli bir süre devam eden grev neticesinde greve devam edilmesi ya da sona erdirilmesi konusunda işçilerin iradelerine başvurmayı katılımcı demokrasinin bir gereği olarak kabul ediyoruz. Lokavtı, ancak grev uygulamasına karşı savunma aracı kabul ediyor, grev uygulamasına bağlı olmaksızın uygulamasını kabul etmiyoruz.

ÇALIŞMA HAYATI

 

     Çalışma barışının sağlandığı bir ülke, sosyal devlet olma yolunda en önemli engeli aşmış demektir. Bu nedenle devlet, kanuni düzenlemelerle çalışanların haklarını koruyacak ve çalışma barışını oluşturacaktır. Çalışma hayatının üç unsuru olan; devlet-işçi-işveren arasında koordinasyon sağlanacaktır.

     Sendikal örgütlenme, Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO)standartlarına uygun olarak düzeltilecek, emeğin karşılığının alın teri kurumadan alınması devlet güvencesinde olacaktır. Çalışma hayatını tanzim edici milletlerarası sözleşmeleri sırf batı dünyasına entegrasyon için değil, ülkemiz şartlarına uygunluğu bakımından değerlendiriyor, kabul ya da reddetmiyoruz.

ÜCRET POLİTİKASI İşçi-işveren-devlet üçlüsünden oluşan, belirli dönemlerde yenilenmesi gerekli toplu iş sözleşmeleri için ülke ekonomisinin ve diğer şartların objektif olarak değerlendirilerek tavan ücret zamanının belirleneceği bir konseyin kurulması gerektiği kanaatindeyiz. Bu çerçeve içerisinde, tarafların kendi özel şartlarına göre ücretlerini belirlemesi gerektiğine inanıyoruz.

ESNAF VE ZENAATKARLAR

 

     Toplumun iktisadi yapısı içerisindeki en geniş kesimi oluşturan esnaf ve zenaatkarlarımıza gerekli kanuni düzenlemelerle daha fazla söz sahibi olma imkanı sağlanacak ve her türlü teşebbüsleri teşvik edilecektir.

VAKIFLAR

 

     Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de vakıfların politikayla uğraşmasının serbest bırakılması, hatta kendi aralarında konfederasyona giderek dünya vakıf teşkilatları ile işbirliği yapması gerektiğine inanıyoruz. Bu gelişmeler üzerine eskisi ve yenisiyle ülkemizde faaliyet gösteren vakıfların durumu daha da önem kazanmıştır.

     Hatta vakıfların hukuki dayanağını ve çalışma esaslarını düzenleyen yürürlükteki kanun, tüzük ve yönetmelikler ile mazbut vakıfların yönetimini düzenleyen Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün mevcut statüsü ve teşkilat yapısı ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır. Yeniden oluşturulacak vakıflar yönetimi, Türk Medeni Kanunu'na göre kurulan vakıfların mütevelli heyet başkanlarının da yeralacağı geniş tabanlı bir Dayanışma Kurulu'na, seçimle gelmiş bir yönetim kadrosuna sahip, genel hükümler çerçevesinde denetlemeye tabi, özel hukuk hükümlerine göre yönetilir, ayrı bütçeli müstakil bir yönetime sahip olmalıdır.

KENTLEŞME VE KONUT

 

     Türkiye, hızlı kentleşmekte olan bir ülkedir. İktisadi gelişme için kentleşme kaçınılmazdır. Ancak düzensiz kentleşme de pek çok problemi beraberinde getirmektedir. Konut açığı, gecekondu, çevre problemleri bunlardan bazılarıdır.

 

     Türkiye'de mahalli gelişme ve sanayileşme politikaları, uygun bir kentleşme politikasının uygulamaya konulmasını gerektirmektedir. Bu çerçevede orta ölçekli kentler geliştirilerek, bazı tedbirler alınmalıdır. Bu sayede bir yandan büyük kentlerdeki konut açığı kapanacak, büyük şehirlerin gecekondulaşmayla birlikte ağırlaşan problemleri de çözülecektir. Konut politikaları yeniden gözden geçirilerek, başta kırsal alan konutlarının ve gecekonduların iyileşmesini sağlayacak tedbirler alınacak, konut açığının önlenmesi için sosyal mesken uygulamasına hız verilecektir.

     Mesken bir barınak olarak düşünülüp, insan ruhuna uygun hale gelecek biçimde iyileştirilecektir. Kentlerdeki, yeşil alan ihtiyacını karşılayacak alanlarla birlikte, sosyal güvenlik ve sosyal hizmet kurumları oluşturulacaktır. Trafikten, hava kirliliğine, kültür merkezlerinden, kentlere kimlik vermeye kadar bir dizi gayretle, kentlerin yaşanabilir alanlar haline getirilmesi acilen ele alınacaktır. Sonuç olarak; kıyı yağmacılığı, verimli tarım alanlarında betonlaşma ve haksız kullanıma son vermek için, kentleşme mesken planları uygulamaya konulacaktır.

ÇEVRE

 

     Türkiye uzun vadede ciddi çevre problemleriyle karşı karşıyadır. Mevcut teknolojik üretim çevre problemlerini de beraberinde getirmektedir. Çevre problemlerinin temel etkeni, hakim siyasi-sosyal düşüncedir.

 

     Mevcut çevre problemlerinin hafifletilmesi ve yeni problemlere yol açılmaması için, insanoğlunun mevcut üretim tüketim ve hayat tarzlarının yeniden sorgulanması gerekmektedir. Problem global olduğu için çözümü de globaldir ve topyekun bir zihniyet dönüşümünü gerektirmektedir. Bu sebeple büyük ölçekli üretimden vazgeçilip, mevcut tüketim alışkanlıklarını körükleyen uygulamalara son verilecektir. Gelişme ve kalkınma anlayışı yeniden sorgulanacak, sınırlı çerçeve sınırsız büyümenin imkansızlığı gözden uzak tutulmayarak, doğal kaynakların kullanımında gelecek nesiller göz önünde bulundurulacaktır.

 

     Türkiye'miz için ise; öncelikle tabiatla ahenk içinde yaşamanın yolları aranacak, Türkiye'nin sağlıklı bir çevre envanteri çıkarıldıktan sonra bütün sanayi faaliyetlerinden önce, çevre etki değerlendirmesi yapılarak , çevreyi kirletici tesislere izin verilmeyecektir. Toplumda çevre duyarlılığının oluşturulması için yoğun bir bilgilendirme kampanyasına girilecek ve özellikle devlet, bu alanda sorumluluklar üstlenecektir.

 

     Mevcut çevre kanunları gözden geçirilip, uygulanabilir bir biçimde tek yasa altında toplanıp, en büyük çevre kirletici olan devletin, kirleticiliğine son verilmesi sağlanacaktır. Sivil İnisiyatif Programı doğrultusunda , her bir ferdin , gönüllü çevreci bir zihniyete sahip olabilmesi sağlanacaktır. Tüm partilerle birlikte çevre korunması takip edilecektir.

EREZYON

 

     Güzel ülkemizde erezyon sebebiyle her yıl ciddi toprak kayıplarına uğramaktayız. En fazla erezyon barajlar ve su havzalarının ağaçlandırılmamasından meydana gelmekte ve bu sebeple baraj ve su havzaları rusubatla dolmakta, ekonomik ömürleri kısalmaktadır. Bunun önüne geçmek için baraj ve su havzalarımız süratle ağaçlandırılacaktır.

 

     Mevcut bitki örtüsünün korunması ve çoğaltılması için, orman ve koruluklar Köy Hizmet Birlikleri kanalı ile gelirinin belli bir kısmı köylüye kalmak ve köylünün faydalanmasını sağlamak bakımından köy tüzel kişiliğine kiralanacak veya devredilecektir. Orman ve korulukların bitki örtüsünü yenileme ve mevcudun korunması da Orman Genel Müdürlüğü tarafından kontrol edilecektir.

 

SAĞLIK

 

     İnsanımızın sağlıklı bir yapıya sahip olması için, eğitim – beslenme – koruyucu hekimlik – hastane zinciri iyi bir şekilde koordine edilecek ve tam uygulanması sağlanacaktır. Halkın ruh ve beden sağlığını korumanın çok önemli bir görev olduğunu öngörüyor ve sağlık problemini ön plana çıkarmanın gereğine inanıyoruz. Türkiye'de, sağlık probleminin, organizasyon bozukluğundan kaynaklandığına, bugünkü mevcut imkanlar ve kadrolarla bile daha fazla hizmet verilebileceğine inanıyoruz.

 

     Sağlık hizmetinin illerde mahalli yönetimlerce, tek elden yürütülmesini savunuyoruz. Sürekli hizmetin verilebilmesi için, malzeme, yardımcı personel ve hekim unsurlarının ahenginin sağlanması, sağlık hizmetinin zorluklarından dolayı bu personelin hayat şartlarını, hizmeti aksatmayacak düzeye çıkarmayı amaçlıyoruz. İllerde sağlık kuruluşlarının kontrolünde ve desteklenmesinde sivil toplum organizasyonları devreye sokulacaktır. Bölgelerarası hekim ve yardımcı personel ile teknik imkanların dengesizliği giderilecektir. Bölge ihtisas ve araştırma hastaneleri büyük şehirlerde yığılmayı önleyecek tarzda yaygınlaştırılacaktır.

 

     Sağlık konusu aynı zamanda hayri bir iş olması nedeniyle vakıflar devreye sokulacaktır. Sağlık konusunun istismar edilmesini önlemek için takip organizasyonları geliştirilip, etkin hale getirilecektir. Böylece sağlık kuruluşlarımız ve hastanelerimiz ıstırap yerleri olmaktan çıkarılıp, şefkatle şifa dağıtan yerler haline getirilecektir. Sağlığın ticaret aracı olmadığı gibi, siyaset konusu olmaması gerektiğinin savunucusu olacağız. Sağlık politikasında eğitici tedavi hizmetlerinin yanı sıra koruyucu sağlık hizmetlerine de öncelik kazandırarak tedavi sağlık hizmetlerine ağırlık verilecektir.

 

     Getireceğimiz Genel Sağlık Sigortası Sistemi ile; vatandaşlarımızın hekim seçme hürriyetinin olduğu ve hasta ile hekim arasında para alışverişinin bulunmadığı, hastaların bölgesine göre sosyal adalet içinde dağılımının sağlandığı Doğrudan Tedavi Sistemi'nin savunucusu olacağız. Tedavi için, fakir ilmühaberi peşinde koşan vatandaşın onurunu koruyacağız. Nüfusumuzun yarısı sosyal güvenlik kapsamı dışındadır.

 

     Bu kesimin de güvenlik kapsamına alınarak, sağlık primlerini kendilerinin ödeyeceği, ödeyemeyecek gelir düzeyinde bulunanların primlerinin devlet tarafından ödeneceği bir sistem olan Genel Sağlık Sigortası, ülke şartlarında yürürlüğe konulacaktır.

     Böylece, milletimiz ödediği prime karşılık, hizmete sahip çıkacak ve Sivil İnisiyatif Programı doğrultusunda denetleme şuurunu kazanacaktır. Özellikle, resmi kurumlarda meydana gelen ve vurgun düzeyine ulaşan ilaç israfının önlenmesi için gerekli tedbirler alınacaktır.

 

İLETİŞİM (Basın – Yayın )

 

     Modern dünyada iletişim başlı başına bir sosyal alan ve sektör olma yolundadır. Türkiye'nin modern dünyada güçlü bir devlet olarak varolabilmesinin temel şartlarından biri olan iletişim endüstrisindeki yeni teknolojilerin süratle alınması ve bu alanda kalifiye elemanların yetiştirilmesi ile mümkündür.

 

     İletişim sermayesinin dağılımında ve teknolojilerini kullanımı reklam metaı olarak istismarı önleyecek insanın özü ve toplum ahlakıyla çelişmeyecek her türlü üretici çalışma teşvik edilecektir.

 

EĞİTİM

 

     Eğitim anlayışımız, milli ve manevi değerlere sahip, çağın ilim ve teknolojisiyle mücehhez, hür düşünceli, üretken, ahlaklı ve yenilikçi nesiller yetiştirmektir. Eğitim sistemi, fertlere milli kültürün aktarılması yanında, fertlerin kabiliyetlerinin ortaya çıkmasını sağlayacak bir uygulamanın içinde olacaktır. Eğitim meselesinin çözümünde temel etken unsur olan öğretmenlerimizin yetiştirilmesi içi gerekli müesseseler oluşturulacaktır.

 

     Öğretmenlere eğitim ve öğretimde azami verimli olabilmeleri için gerekli bütün imkanlar sağlanacaktır. Eğitimin her kademesinde çağın şartlarına ve teknolojisine uygun okullaşma temin edilecektir. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanacaktır. Bölgelerarası dengesizlikler ortadan kaldırılacak, sivil toplum kuruluşlarıyla gerekli koordinasyon sağlanarak, eğitime katkıları azami düzeye çıkarılacaktır. Eğitimde hür düşünce esas alınacaktır. Düşünce ve inanç hürriyetini engelleyici kısıtlamalar kaldırılacaktır.

 

     Eğitim ve öğretimin her kademesinde kılık ve kıyafet hürriyeti sağlanacaktır. Eğitimde merkezi yönetim uygulamasından vazgeçilerek, bu konuda halkın inisiyatifi arttırılacaktır. Yabancı dil bilgisi, nitelikli insan gücünün ifadesidir. Bu meyanda yabancı dil öğretimi teşvik edilecektir. Ancak yabancı dille eğitime son verilecektir. Türkçe'nin uluslararası kuruluş ve topluluklarda kullanılan bir dil olması için gerekli hassasiyet gösterilecektir.

 

     Üniversitelerin gerçek anlamda ilmi araştırmalar yapan ve teknoloji üreten ilmi kuruluşlar özelliğini kazanması sağlanacaktır. Eğitimin GSMH ve konsolide devlet bütçesi içindeki payı arttırılacaktır. MEB'in payı yüzde 25'in üzerine çıkarılacaktır. Eğitim sistemimiz ülke gerçeklerine uygun biçimde 21. Asrı Türk ve İslam asrı kılacak, nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi hususunda düzenlenecektir.

 

KÜLTÜR

 

     Türkiye'de son 150 yıldır toplumumuza dayatılan yabancı unsurların ithaline karşıyız. Müslüman Türk toplumunun en asli özelliklerini ve hasletlerini günden güne tahrip eden yabancı kültürlerin insanımıza olan yabancılığı açıktır. Milli kültürümüzü sosyal hayatın her safhasına yaymak hedefimizdir.

 

     Türkiye'de inançlarına, tarihi geçmişine bağlı, milli değerlerine saygılı olarak yetişmesini istediğimiz bir nesil için, milli kültürün tahrip edilmesinin önlenmesini önşart olarak kabul ediyoruz. Türk toplumunun mazisiyle tekrar barışması, ancak Türkiye'de sosyal hayatın temeline milli kültür unsurlarının yerleştirilmesiyle gerçekleşebilecektir.

SANAT

 

     Sanat, bir toplumun dünya görüşündeki estetik ve inceliğin bir göstergesidir. Türk insanının inançlarıyla ters düşmeyen sanat, milli kültürümüzün de süregelen bir parçasıdır. Bu ölçüler içerisinde sanata, haiz olduğu kıymetini verip, sanatçının desteklenmesi ve korunması hedeflerimiz arasındadır.

BİLİM VE ARAŞTIRMA

 

     Çağımızda toplum, bilim ve teknolojideki hızlı gelişmelerle, enformasyon toplumuna dönüşmekte ve yoğun bilgi, üretimi ve maliyeti etkileyen en önemli faktör olmaktadır. Rekabet üstünlüğü , ancak çalışanların teknolojik yeniliklere paralel olarak bilgi ve beceri düzeyini yükseltmekle sağlanabilmektedir. Böylece ülkelerarası rekabette eğitim stratejik bir önem kazanmaktadır.

ÜNİVERSİTELER

     Bir toplumun en önemli sermayesi yetişmiş insan gücüdür. Bu sermayenin kaynağı olan üniversiteler siyasi dalgalanmalardan özerk yapılar olarak korunacak, faaliyetleri devletin içindeki hiyerarşik-bürokratik yapılarca değil, açık seçik ortaya konacak hukuki mevzuatlarla düzenlenecek ve üniversitelerin kendi iç örgütleri eliyle denetlenecektir. İlmi faaliyetlere daha fazla mali ve teknolojik destek verilecek, bu destek GSMH'in belli bir oranı olarak gözetilecektir.

 

EKONOMİ

 

     Büyük Birlik Partisi serbest piyasa ekonomisini benimseyen bir partidir. Türk milletinin refahını artırmak, adil gelir dağılımını sağlamak ve Türkiye'yi milletlerarası alanda ekonomik güç haline getirmek ana gayemizdir. Ekonominin en yüksek büyümeyi gerçekleştirmesi, sosyal dengenin iyileştirilmesi sağlanacak, üretken ve dinamik bir ekonomik yapı oluşturulacaktır.

 

HÜR TEŞEBBÜS

 

     Ekonominin dinamik gücü Türk insanının teşebbüs ve atılım gücüdür. Bu güç devlet tarafından teşvik edilmeli ve teminat altına alınmalıdır. Teşebbüs kabiliyeti olan insanların aktif gücünü ekonomiye çekmek için, ciddi ve faydalı özel projeler desteklenecektir. Özel mülkiyet korunacak ve servetin geniş kitlelere yayılması için tedbirler alınacaktır.

ENFLASYON

 

     Enflasyon, dar gelirli halkın soyulmasıdır. Enflasyona yol açan KİT zararları önlenecek, kamu açıkları ve kamu borçları asgari düzeye indirilecek ve mali politikalarla enflasyonun hızı kesilecektir. Ekonominin üretken dinamizmi için gerekli bütün şartlar oluşturulacak, mal ve hizmet arzının arttırılması ile enflasyon olgusu ülke gündeminden bütünüyle çıkarılacaktır. Sürekli bir hastalık haline gelen Dış Ödemeler Dengesi açıklarını azaltıcı tedbirler alınacak ve yerli sanayinin ihracat imkanları arttırılacaktır. Ekonomik yapıyı bir bütün olarak iyi işletmek amacıyla sınırlı kaynaklar ile acil kısa ve uzun vadeli ihtiyaçlar arasında en uygun kaynak –kullanım dengesini sağlayıcı iktisadi, mali, para– kredi politikalarına öncelik verilecektir.

 

İKTİSADİ HAYATTA DEVLETİN VE ÖZEL KESİMİN YERİ (ROLÜ)

 

     İktisadi hayatta sürekliliği sağlayıcı bir ortamın oluşturulabilmesi için: İç güvenlik problemlerinin giderilmesi ve ülkenin her bölgesinin yatırım yapılabilir halde tutulması,

     Kaynakların en uygun sahalara aktarılabilmesini temin için uzun vadeli planlama ve gerçekçi projeksiyonların yapılması, DPT'nın daha fonksiyonel bir hale getirilmesi,

     Devletin doğrudan kaynak istismarına açık teşvik politikalarından vazgeçilerek altyapı ve yüksek teknolojiye dönük yatırımlar için teşvik sistemine geçilmesi gerekir.

 

     Bu amaçla, Milli Teknoloji Araştırma Enstitüsü ve merkezlerinin kurulması, Kamu kuruluşlarının kendileri ve birbirleri ile olan münasebetlerinin verimliliği arttırıcı, birbirlerinin faaliyet sahalarına müdahaleyi önleyici şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu sayede devlet sağlıklı bir iktisadi hayatın temini konusunda planlama görevine sahip olacaktır. Yol gösterici ve istismara kapalı araçlarla teşvik edici bir devlet, özel kesimin uygun sahalara yönelmesine yardımcı olacaktır.


     Bölgelerarası dengesizliğin temelinde var olan, bölgelerin yatırıma uygunluğu farkı özel kesimin daha rasyonel düşünerek bu bölgelere yönelmesini engellemektedir. Yatırımları teşvik etmede kullanılan mevcut kaynakların, geri kalmış bölgelere uygun yatırım konuları seçilerek, o bölgelere başlangıçta kamu yatırımı olarak gitmesini zorunlu hale getirmektedir. Devletin bu bölgelere bu yolla mutlaka temel yatırımları götürmesi sağlanacaktır.


     Temel prensip olarak devlet, ekonomideki rolü itibariyle yatırımcı olarak küçülmelidir. Ancak planlayıcı, teşvik edici, koordine edici olarak büyümelidir. ÖZELLEŞTİRMe

Türkiye ekonomisinin gerektirdiği alanlarda bir gereklilik olarak özelleştirmeyi kabul ediyoruz.

 

     Verimlilikten uzak, zarar eden, devlete-millete yük olan, enflasyonun temel kaynaklarından biri olan KİT'lerin özelleştirilmesi temel amacımız olacaktır. Kamu yararı açısından hayatını idame ettirmesi zorunlu olan KİT'lerin ise, rehabilite edilerek, ekonomik prensiplere uygun yönetilmesi ve memleket ekonomisine faydalı hale getirilmesi sağlanacaktır. Bunun için gerekli mevzuat düzenlemeleri yapılarak, KİT'lerin siyasi müdahalelerden arındırılması sağlanacaktır.

VERGİLER

 

     Ticari teşebbüs heveslerini kırmayacak, ilgili tarafların kolaylıkla anlayıp, uygulayabilecekleri ve üzerinde yapılacak spekülasyonlarla haksız kazanç sağlamaya mani olucu, adil bir vergi reformunu gerçekleştirmek gerekmektedir. Kaynağından tahsil edilen vergiler kadar kolay olmamakla birlikte hasılattan alınan vergilerde de esaslı bir düzenlemeye gidilecektir. Yapılacak vergi reformu, ilgili tarafların temsilcilerinin katılımı ile gerçekleştirilecektir.

 

     Bu konuda özellikle maliye teşkilatının daha verimli çalışabilmesi için her iş koluna mahsus tek düzen hesap sistemlerinin uygulanması sağlanacak ve muhasebecilik mesleğinin ilgili odalar nezdinde mesleki yaptırım ve sorumlulukları arttırılacaktır. Ayrıca vergi konusu ile ilgili cezai müeyyidelerin caydırıcılık gücünü arttırıcı tedbirlerin alınması da zaruridir. Devletin temel gelir kaynağı vergilerdir.

 

     Vergi tahsilatında verimsizlik bütçe açıklarına ve devlet hizmetlerinin aksamasına sebep olmaktadır. Bu sebeple adil bir vergi düzenini sağlayıcı ve vergi kaçağını önleyici bir vergi reformuna gidilecektir.

 

HİZMETLER

 

     Günümüzde refah toplumu olabilmenin en genel ölçüsü, hizmetler kesiminin GSMH'den aldığı payla ifade edilmektedir. Toplumda topyekün bir sosyal ve ekonomik gelişme ancak hizmetler kesiminin genişlemesi ile mümkün olabilmekte ve yaygınlık kazanmaktadır.

     Özellikle işsizliğin büyük boyutlara ulaştığı ülkelerde hizmet sektörü eme, yoğun bir sektör, bir mücadele aracı ve çare durumundadır. Dış ödemeler dengesi açıklarının kapatılmasında diğer döviz kazandırıcı işlemlerden sağlanan gelirler şeklinde zikredilen hizmetler kesiminin gelirlerinin arttırılması bu bakımdan da önemlidir. Turizm, dış müteahhitlik ve taşımacılık faaliyetlerinde sağlanacak gelişmeler aynı zamanda ülkemizin dış imajı, itibarı ve güvenilirliği ile de yakından ilgilidir.

 

FONLAR

 

     Zaman içerisinde ihdas edilmiş fonları, kaynak oluşturma ve ilgili yerlere sarfı konusunda bir kolaylık ve bilirlilik unsuru olarak değerlendirmekteyiz. Özellikle fonksiyonel olarak işleyen fonların çok iyi yönlendirilmeleri ve kontrol edilmeleri gerekmektedir.

 

     Fonlar yoluyla kaynak tahsis edilen projeleri öncelikli projeler olarak kabul etmekteyiz. Ancak, sözkonusu öncelikli kesintisiz uygulanması ve neticelenmesi konusunda son derece ısrarlı olacağız. Fonlar yoluyla sağlanan kaynakların en verimli şekilde kullanılmaları ve bunlar üzerinde keyfi tasarrufta bulunmayı engelleyici tedbirlerin alınması zorunlu olacaktır.

 

ALTYAPI YATIRIMLARI VE GAP

 

     Her türlü enerji, ulaştırma ve haberleşme yatırımları devletin asli görevleridir. Bahsedilen yatırımlar aynı zamanda iktisadi gelişmenin de temel ölçüsü olarak kabul edilmektedir. Bu sebeple devlet, altyapı yatırımlarına özel bir önem ve öncelik vermek mecburiyetindedir.

     Bunların herbirisini ayrı bir proje olarak ele almakta, proje finansman kaynaklarının tahsisi olarak değerlendirmekte ve sözkonusu yatırımları bir an önce gerçekleştirmede sayısız faydalar olacaktır. Bu açıdan özellikle GAP projesine devletin milli altyapısı projesi olarak bakmakta, ülkenin hem bölgesel hem de genelinde sağlayacağı iktisadi iyileşme açısından bu konuda her türlü fedakarlığa katlanılması gerektiğine inanmaktayız.


SANAYİ

 

Sanayi sektöründe sağlanacak gelişme, sanayileşme ile kalkınmayı eş anlamlı olarak kullanılır hale getirmiştir. Bu sebeple sanayileşmeyi ana hedef almak, sanayileşmek durumuna gelmiş bulunmaktadır. Günümüz dünyasında hedef, gelişmiş ülkelerin sanayileşme seviyelerine ulaşmak, teknoloji üreten ülke olmak şeklinde ifade edilmektedir.

 

     Ekonominin iyi işleyen dengeler üzerine oturtulabilmesi ve enflasyonun kaynaklarını kurutabilmesi için bu tür işlemler konusunda hassas davranmak mecburiyeti bulunmaktadır. Genel olarak tasarrufların teşviki ve uygun projelerin proje karşılığında finanse edilmek suretiyle yönlendirilmeleri temel prensip olacaktır.

 

     Ülkemizde, otomotiv, demir-çelik, tekstil, beyaz eşya üretimi gibi bazı sektörlerde uluslararası rekabet gücü olan lokomotif kuruluşlar desteklenecek ve bu sektörlerin civarında oluşturulacak orta ölçekli yan sanayi kuruluşları ile istihdam arttırılarak sanayileşme tabana yayılacaktır. Sanayileşmede büyük payı olan organize ve küçük sanayi sitelerinin çağdaş altyapıya sahip olarak yapılanması sağlanacaktır.

 

     Esnaf ve sanatkar birliklerinin desteklenmesi ve kurulacak olan genel müdürlükler, altyapı, eğitim ve kredilendirme işlemleri yeniden organize edilecektir. Devlet, sanayileşmede öncülüğünü tamamladığı sektörlerdeki kamu iktisadi teşebbüslerini özelleştirerek, hizmet sektörüne ağırlık verecektir.

 

     Büyük sermaye birikimi ve yeni teknoloji gerektiren sahalarda milli menfaatleri gözden uzak tutmadan, yabancı sermaye girişi temin edilecek ve bu konuda gerekli tedbirler alınacaktır. Bütün teknolojik atılımların ana kaynağı olan savunma sanayiine özel önem verilecektir.

 

TARIM

 

     Tarım politikamızın esası, tarımda çalışanların refah seviyelerini yükseltmek, ihtiyacımız olan gıdanın ve tarıma dayalı sanayinin ihtiyaç duyduğu hammaddenin tamamını yurt içinde karşılamak, ihtiyaç fazlası ürünleri de ihraç ederek ülkemizin döviz gelirini arttırmaktır.

 

TARIMDA HEDEFLERİMİZ

 

     Tarımda arazi parçalılığı geniş oranda emek ve sermaye kaybına yol açtığı gibi rasyonel ve planlı işletmeciliği de engellediğinden bunun önlenmesi için gerekli hukuki ve tarımsal tedbirler alınacaktır. Çiftçilerimiz, kendi haklarını koruyabilmek, ürünlerini değer fiyatla satabilmek, ucuza üretim girdisi temin edebilmek ve kendi adlarına araştırma yapabilmek için kendi yönettikleri “Milli Çiftçi Birlikleri” kurulacaktır.

 

     Bu birlikte “sosyal iktidar” ve “sivil toplum” anlayışımızın bir icabı ve bir ürünü, aynı zamanda da devletin sektör üzerindeki bağlayıcı, kısıtlayıcı özelliğine alternatif teşkil edecektir. Çiftçi birlikleri, elde ettikleri ham ürünleri işleyen tesisler kurarak, hem tarım sektöründeki ihtiyaç fazlası işgücünü değerlendirmiş olacak, hem de tarım sektörünün dengeli olarak sanayileşmesine çiftçiler önderlik etmiş olacaktır. Devlete ait tahıl siloları, tarım işletmeleri, et kombinaları, süthaneler, çay fabrikaları, Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatifleri ve benzeri tesisler üreticilerin ortağı durumundaki çiftçi birliklerine devredilecektir.

 

     Üretimin yapıldığı hammadde kaynağına yakın 10-20 kadar köy ve yerleşim merkezlerinin gelişmeye uygun olan bir merkez seçilip, tarımsal küçük sanayinin ve diğer birçok hizmetlerin bu merkezde toplulaştırılmasıyla küçük ve orta ölçekli “Tarıma Dayalı Sanayi Merkezleri” kurulacaktır. Bu merkezlerin faaliyetleri soncunda da iç göç önlenecek, böylece sosyal denge sağlanacaktır. Hayvansal üretimde, besi kabiliyeti ve verimi fazla, bölge şartlarına uygun, melez hayvan materyalinin artması sağlanacak, canlı hayvan yerine işlenmiş hayvan ürünlerinin ihracatına önem verilecektir. Bozulan mera alanlarının ıslahı, yem bitkilerinin ekim alanlarının teşvikle arttırılması, hayvancılık politikamızın bir gereği olarak ele alınacaktır.

 

     Üç tarafı denizlerle çevrili, tabii akarsu ve göl kaynaklarınca zengin ülkemizde balık ve diğer su ürünlerinin arttırılması sağlanacaktır. İklim, toprak ve tarım tekniği ile ilgili gelişmişlik seviyeleri göz önüne alınarak, ülkemizin geri kalmış, düşük gelirli bölgelerindeki çiftçilerle gelişmiş bölgelerdeki çiftçilerin gelir farklılıkları arasındaki dengesizlik ortadan kaldırılacaktır. Kaynağı tarımsal ithalat ve ihracattan sağlanan “Tarım Fonu” kurulacak ve bu fon, sadece az gelişmiş bölgelerimizin çiftçilerini kalkındırmak için kullanılacak, böylece tarımda sosyal bir denge sağlanmış olacaktır. Sulanabilir tarım arazilerinin miktarı arttırılacak, sulama suyunun dengeli ve yeterli olarak kullanılmasına özen gösterilecektir.

 

     Tarım Sigortası Kanunu bir an önce çıkartılacaktır. Televizyondaki bir kanalın tarımla ilgili konulara tahsis edilmesi sağlanacaktır. Kırsal kesimlerde çeşitli el sanatlarının yaygınlaştırılması, dar gelirli çiftçi ailelerinin gelir seviyelerini yükseltmede uyguladığımız önemli bir politika olacaktır.

 

     Türk Cumhuriyetleri ile birlikte Ortak Tarım Teşkilatı kurulacaktır. Tarımda modern teknoloji ve politikaların, şartlara bağlı olarak uygulanması, tarımın gelişmesi açısından faydalı olacağı gibi, üründe; kalite ve çeşitliliği artıracağı gibi, dış pazarlarda rekabetimizi kolaylaştıracaktır.

 

TABİİ KAYNAKLAR

 

     Dünyada yenilenemeyen tek kaynak olan yer altı zenginliklerinin ekonomik olarak değerlendirilmesi ve korunması için Madencilik Bakanlığı kurulacaktır.

 

     Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı sadece Maden Dairesi tarafından ruhsatlandırılan ülkemiz madenciliği için tek kanuni düzenleme olan Maden Kanunu, çağımız gereklerine ve ülke menfaatlerine göre yeniden düzenlenecektir.

 

     Ülkemiz ihtiyaçlarına yetecek ve hatta Bor gibi bazı önemli madenlerde dünya piyasasını yönlendirecek miktarda rezerve sahibi ülkemizde, tüm madenlerin rantabl işletilmesi için devlet desteğini verecek ve denetimini yapacaktır. Büyük şehirlerimizin ve sanayinin ucuz ve temiz enerjiye sahip olması için, yerli doğalgaz araştırılarak, üretimine ağırlık verilecek, doğalgazın yaygın olarak kullanılması için gerekli yatırımlar yapılacaktır.

 

     Çevresel etkileri göz önüne alındığında en az zararlı olduğu bilinen ve ülkemizde yeterli rezervi olmayan antrasit ve semi-antrasit gibi kömür türlerinin büyük şehirlerde, devletin denetim ve kontrolünde mahalli yönetimlerce ithal edilerek kullandırılması ve bu durumda ülkemiz kömür madenciliğinin menfi yönde etkilenmemesi için gerekli tedbirlerin alınması sağlanacaktır.

 

     TKİ, Etibank, TTK ve Çinkur gibi kamu madencilik sektörleri, yüksek teknolojiye uygun olarak ıslah edilecektir. Stratejik madenler dışındaki maden işletmeciliği devletin kontrolünde özel sektöre devredilecektir.

 

     Ülkemizdeki petrol arama ve işletme konusunda yetkili KİT'ler olan TPAO, TÜPRAŞ, POAŞ, BOTAŞ gibi kuruluşların koordineli çalışmaları sağlanarak, araştırma ve geliştirmeye kaynak aktarımı sağlanacaktır. TPAO'nun öncelikle, önemli ölçüde petrol rezervlerine sahip olan Türk Cumhuriyetleri başta olmak üzere, diğer ülkelerde arama ve işletme yapabilecek yüksek teknolojiye sahip, uluslararası bir kuruluş olması sağlanacaktır.

ORMAN

 

     Orman, geleceğimizin bize emanetidir, sağlıklı bir hayat için gerekli kaynaktır. Orman doğal dengenin olmazsa olmaz şartıdır. Geleceğimizi, ülke topraklarımızı, doğal hayatı, her türlü tahrifattan korunmanın en önemli yolu; mevcut ormanları ülke içinden ve dışından gelebilecek her türlü tehdide karşı korumanın yanında ekilebilir alanların dışında kalan, bütün yüzeyleri, tepeleri, yamaçları ağaçlandırmaktır. Bunun içinde gerekli her türlü proje, politika, donanım ve faaliyet eksiksiz bir şekilde sürdürülecektir.

 

 


DENİZLERİMİZ

 

     Denizlerimizi her türlü kirlenmeden korumak için milli ve milletlerarası bütün imkanlardan yararlanılacaktır. Denizlerimizdeki ekonomik potansiyel en etkili biçimde harekete geçirilecektir. Denizlerimizdeki milli hükümranlık haklarımız her platformda eksiksiz savunulacaktır. Deniz ticaret filomuzun geliştirilmesi ve dünya ile rekabet edebilme imkanları sonuna kadar kullanılacaktır.

 

ULAŞIM

 

     Mevcut karayolları ağının geliştirilmesinin yanısıra demiryolu taşımacılığına özel önem verilecektir. Demiryolu taşımacılığı için ileri sürülen karlı olmama gerekçesine dayanılarak, demiryolu taşımacılığının gözardı edilmesini doğru bulmuyoruz. İnsan toplu taşımı ve meta taşıması için ülkenin sosyal, coğrafi, ekonomik şartları içinde yapılabilecek her türlü yatırım, dünyadaki gelişmeler de dikkate alınarak, eksiksiz yapılacaktır. Ülkemiz çağın gerektirdiği ulaşım imkanlarından azami şekilde istifade ettirilecektir.

 

GÜÇLÜ TÜRKİYE VE ADİL BİR DÜNYA

 

     Türkiye jeo-politik ve jeo-stratejik açıdan dünyanın önemli bölgelerinden birinde yeralmaktadır. Son birkaç yıllık gelişmelerden de görüldüğü üzere, Türkiye bölge istikrarının temini noktasında en etkili ve sorumlu ülkelerden biridir. Tarihi konumu Türkiye'nin sorumluluklarını arttırmaktadır. Bugüne kadar iki kutuplu bir dünyaya göre, güvenlik ve dış ilişkiler politikası üreten Türkiye'nin artık bu anlayışını terk etmesi gerekmektedir.

Hem bölgenin, hem de Türkiye'nin güvenliği Türkiye'nin bundan sonra uygulayacağı politikalara sıkı sıkıya bağlıdır. Türkiye bölgenin istikrar unsuru olarak, tarihi fonksiyonunu geliştirmek zorundadır. Burada komşu ülkelerin istikrarı önemlidir. Hatta bu ülkelerin istikrarının korunmasında Türkiye'nin rolü olmak zorundadır. Ancak, bu fonksiyonunu yerine getirmesi güçlü ve istikrarlı bir ülke olmaktan geçmektedir. Ülke problemlerini, ülke bütünlüğü esasından taviz vermeden, demokratik kurallar çerçevesinde bir an önce çözmek zorunluluğu bulunmaktadır. Bu çerçevede güçlü ve istikrarlı ekonomik ve siyasi yapının yanında güçlü bir orduya da ihtiyaç bulunmaktadır. Güçlü bir ordu, sayı olarak kalabalık bir ordu değil, teknoloji ile donanmış çevik bir ordudur.

DIŞPOLİTİKA

 

     Sovyetler Birliği'nin dağılışıyla dünya iki kutupluluktan çok kutupluluğa doğru bir eğilim içine girmiştir. Türkiye artık güvenliğini ve uluslararası konumunu kendi öz gücüyle sağlamak zorundadır. Bugüne kadar Türkiye'nin izlediği politikalar çeşitli dönemlerde çeşitli güçler yanında, onların verdiğine razı olmak istikametinde aleyhine olmuştur. Ancak bugün dünyada meydana gelen gelişmeler, Türkiye'nin önüne çok önemli fırsatlar çıkartmış, eline çok önemli kozlar vermiştir. Türkiye 70 yıl önce terk etmek zorunda bırakıldığı tarihi misyonundan vazgeçemez, görmezden gelemez. Türkiye'nin ilgi sahası sadece Anadolu coğrafyasındaki insanlarıyla mukayyet değildir. Türkiye'nin dış politikası sadece Türk soylu ve Müslüman toplulukların yaşadığı coğrafyaları değil, dünyanın neresinde mağdur, mazlum, aç ve açıkta topluluklar varsa orayı da kucaklamalıdır. Türkiye, tarihinin ve coğrafyasının ona gösterdiği istikamette bir süper güç olarak, bir güç merkezi olarak dünya siyasetindeki yerini almak zorundadır. Temel dış politikamız Türkiye'yi yeni düzen içinde bir güç merkezi haline getirmektir. Bunu sağlamak için sivil ve asker uzmanlardan oluşmuş, dış politika konularında strateji ve politikalar üretecek, ülkeyi idare edenlere danışmanlık hizmetleri verecek bir İlmi ve Stratejik Araştırmalar Kurumu ihdas edilecektir.

 

BALKANLAR


     Türkiye'nin, Osmanlı Devleti'nin asli mirasçısı olarak Balkanlar'da aynı ortak tarihi ve kaderi paylaştığı

 
 
BBP HABERLER
Basında BBP
REFERANDUM: NEDEN EVET ? ( BBP Genel Sekreter Yard. Ahmet TÜRK ile referanduma özel röportaj ) (WWW. HABERVAKTi.COM)
Adalet Barış ve Özgürlük İçin EVET (Ahmet TÜRK BBP Genel Sekreter Yardımcısı) (VAKİT)
Ayasofya da ibadete açılsın (Yeni ASYA)
Topçu : Cuntacıların yargı önüne çıkması için ' EVET ' DİYECEĞİZ (Vakit)
Yazıcıoğlu'na Vefa (Anayurt)
Sınırsız Çatışmanın Sonsuz Ötelenmesi İçin: EVET (Ahmet Türk- BBP Genel Sekreter Yardımcısı) (Zaman)
Siyasetin Kürt Sınavı (Sabah Gazetesi)
Muhsin Yazıcıoğlu Yaşıyor! (Sabah)
Muhsin Yazıcıoğlu (Yavuz Donat) (Sabah Gazetesi)
BBP Terörle Mücadelede 5'li Önlem Paketini Açıkladı (Akşam Gazetesi)
 
Bugün 5 ziyaretçi (6 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol